7 Mayıs 2012 Pazartesi

İçimdeki Sevdanın Adı
İstanbul.
Aşkına gebe kalmış bir tramvayın sesiydi gelen Taksim'de
Ekmek ve su için koşuşturan karıncaların topuk değişiydi,
Kulaklarıma gelen seslerin sebebi.
Gün ağarırken başlardı yanmaya,
Sana aşık bir denizin yalnız feneri.
İsmin kırmızı kurdeleler ile sarılıydı boynuma
Bir köy çocuğunun yırtık da olsa ayakkabısına duyduğu sevgiydi;
Senin Kadıköy'de bir kimsesizi benimsemen.
Sen göz göze gelirken dalgaların sesiyle,
Geçerdi bir vapur Haydarpaşa'dan bir annenin ninnisi gibi
Ve sonra ezgisi olurdu gecenin,
Sultanahmet'ten yükselen tatlı bir ezan sesi.
Sonra başlardı koşuşturmacalar.
Ne zaman Fuzuli ağlasa bir beyitinde,
Birbirini özleyen iki sevgili olurduk biz senle.
Kays vuslatta bulurdu kendini,
Ben ise sana duyduğum aşkın selinde...


Bana yansız mektuplar gibiydi tüm öykülerin.
Sana şiirler yazarken titrerdi kalemi şairlerin.
Ben bilirim sensiz kalmanın ne zor olduğunu.
Azıcık uzağımda kalsan yaşlanırdı kucağımdaki bebeğim.
Kulakları çınlansaydı bir gün uzaklarda bir gemicinin,
Bilirdi,
Senden uzak kalmanın yanında ölüm nedir ki...


Dolaşırken bir gezgin Ayasofya'da yapayalnız,
Sana diz çöküp senden ruhuna takat dilenirdi,
İzlerken sende olup bitenleri.
Ne zaman resmi çekilse orda bir bebeğin,
Laleler kenti olurdu az ötede adın
Ve sonra kıskanırdı yedi cihanda aşıklar, sendeki ben'leri..


Yaşama arzusuydun bir tutsağın seyir defterinde.
Bir güvercinin taşıdığı zeytin dalıydı resimlerin,
Bir imparatorluktan ötekine.
Hükmü geçerdi boğazdan geçen bir sandalın.
Bir buğday tanesi olurdun Eyüp'te cami avlusunda,
Bir güvercinin ağzında bir öğlen vakti.
Sonra bir simit sıcaklığında,
Bir çayın deminde olurdu tüm benliğin
Ve başlardı şarkılar,
Ne zaman ismin geçerse aşıklar sofrasında...


Sana uzak diyarlardan mektuplar gelirdi kimi zaman.
Sen birinde sevgili,
Ötekinde oğul,
Diğerinde bir heybede asuman...
Büyürdün hayallerinde bir çocuğun.
Sonra iki gözü oluyordun bir kör kelebeğin.
Ne zaman senden habersiz açsaydı bir gül,
Kan olurdu gömleği bülbülün.
Küserdi güle,içinde başlardı uzun bir sürgün...


Bende kavim olur sana benzeyen günbatımı,
Ne zaman örterken üstünü.
Uzattığım ellerim tutar sana aşkımın mührünü.
Sana onlarda sevdalıdır benim gibi,
Hem toprak hem gökyüzü.
Bazen içtiğim suda seni bulurum,
Bazen Peygamber defterinde o güzel yüzünü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder